Malatya Katliamı

 ( Bu Yazı Aleviyol dergisini düzenleyen Canlarimizdan alinmistir )


MALATYA OLAYLARI
1. Hazirlik Süreci
a) Giris

Malatya’da meydana gelen olaylari degerlendirmeden önce, bu kentin siyasi ve inançsal yapisinin bilinmesinde yarar vardir. 1990 genel nüfus sayimina göre Malatya’nin nüfusu 702.055’dir. Kent nüfusunun yüzde 30’unu Alevi, yüzde 70’ini Sünni toplulugu olusturmaktadir. Alevilerin yogunlukta oldugu ilçeler Arguvan, Arapgir, Dogansehir, Akçadag, Hekimhan’dir. Yesilyurt ve Darende ilçelerinde ve köylerinde yerlesik Alevilerin sayisi azdir. Pütürge’de ise Alevilerin yerlesik oldugu yalnizca dört köy bulunmaktadir.
Malatya merkezinde Alevilerin yogun oldugu mahalleler, Basharik, Gürsel, Çavusoglu, Özalper (Samanharki), Çilesiz, Firat, Küçük Mustafapasa, Samanli, Ata, Asagibaglar’dir. Diger mahallelerde az sayida Alevi yerlesiktir.
Malatya’nin siyasi yapisinin zaman dilimi içinde önemli degisimler yasamis oldugunu görürüz. 1946’da çok partili döneme geçilmistir. Kurulan siyasi partilerden biri DP’dir. DP halka yapilan baskilarin ve yoksullugun karsisinda oldugunu belirterek özgürlüklerin savunuculugunu yapiyordu. Aleviler, Osmanli’dan beri horlanmislar, baski ve katliamlarla karsilasmislardir. DP’nin özgürlük söylemlerine inanan Aleviler, 1950, 1954 ve 1957 yillarinda yapilan milletvekili genel seçimlerinde oylarinin yaklasik olarak yüzde 70’ini DP’ye, kalanini da CHP’ye veriyorlardi. Sünni toplulugunun büyük çogunlugu (yüzde 70) ise, Ismet Inönü’ye tutkularindan dolayi oylarini CHP’ye veriyorlardi. 27 Mayis 1960 askeri darbesiyle DP kapatildi. 1961 Anayasasi hazirlandi. 1961 Anayasasi bazi yenilikler, temel hak ve özgürlüklere iliskin önemli düzenlemeler içeriyordu. Buna bagli olarak memurlar örgütlenmeye basladilar. Sivil örgütlerin içinde nicel ve nitel olarak en önemlisi, ögretmenlerin kurdugu TÖS’dü. TÖS’e üye ögretmenlerin tümüne yakini solcu ve demokratti. Köylerde genellikle TÖS üyesi ögretmenler çalisiyordu. Bu arada, demokrasi ve emek yanlisi TIP’in de yandaslari çogaliyordu.
1950’li onyil boyunca DP’ye oy veren Aleviler, bu kez sol partilere yöneldiler. 1965 milletvekili genel seçimlerinde Alevilerin çogunlugu CHP’ye, bir bölümü de TIP’e oy verdi. Önceki seçimlerde CHP’ye oy veren Sünni toplulugu, bu kez DP’nin devami olan AP’yi ve diger sag partileri desteklemeye yöneldi. Böylece Malatya’da siyasal yapilanmanin üzerinde bulundugu zemin sürekli degisiyordu.
1973 milletvekili genel seçimlerinde MSP, 29.139; AP, 20.224; MHP, 2.686 ve CHP, 64.442 oy almislardi. Görülecegi üzere, çalkantili yillarin baslarinda, siyasal Islâmcilarin agirlikli oldugu MSP kentte önemli ölçüde taban olusturmustu. Bu siyasal gelismeler sag-sol ayrisimini da birlikte getirdi. Sag siyasi iktidarlarin (1950’den günümüze sag partiler iktidardadir) destegiyle kurulan ve korunarak gelistirilen Komünizmle Mücadele Dernekleri, Ülkü Ocaklari, Akincilar Dernegi gibi sag dernekler güçlenirken; karsit sol örgütler de olusuyordu.
Bu ideolojik örgütlenmeler, giderek karsilikli çatismalara dönüstü. Sag örgütler, genellikle dini kullanarak karsitlarina saldiriyorlardi. Sol örgütler ise, “Demokrasi, esitlik ve özgürlük” söylemiyle taban olusturmaya çalisiyorlardi. Siyasal ayrisim körüklendikçe Aleviler sol partilere, özellikle CHP’ye blok halinde oy vermeye yöneldiler. 1977 milletvekili genel seçimlerinde CHP, 99.107; AP, 32.224; MSP, 38.516; MHP, 17.371 oy aldilar. 1
Bu seçimlerde MHP ve MSP’nin oylari büyük artis göstermistir. Türkiye genelinde sag siyasal iktidarlar tarafindan körüklenerek gelistirilen ideolojik ayrisimin yogunlastigi illerden biri Malatya’dir. Malatya’da Alevi-Sünni ayrisimi yaratmak amaciyla “Mum söndü” tiyatro getirerek Aleviler küçük düsürülmeye çalisildi. Nitekim Alevilerin bu oyuna tepkileri sert olmustu. Camilerde de Alevilere yönelik horlayici, suçlayici vaazlar veriliyordu. “Türk-Islam sentezi” dogrultusunda konferanslar, paneller düzenleniyor, irk ve inanç ayriligi körükleniyor, bu ayrimlar üzerinden saldirilar tertiplenmeye çalisiliyordu.
Gelismelerde, ABD’nin gönderdigi “Baris Gönüllüleri”nin de oldukça önemli etkileri oldugunu belirtmek gerekiyor. ABD, Sosyalist Blok’un gelismesini kendine yönelik bir tehdit olarak algilamis, bunun karsisinda da bazi ülkeleri öncü karakol olarak kullanmayi amaçlamisti. Türkiye, Sovyetler Birligi’yle karadan ve denizden komsuydu. Bu yüzden, Türkiye ABD için önemli bir ileri karakol islevi üstlenebilirdi, ancak bunun için Türkiye’nin Sovyet nüfuzuna girmesini önleyecek tedbirler almak gerekmekteydi. Türkiye’deki devrimci gelismeler ve örgütlenmeler, bu amaçla engellenmeye çalisildi. Devrimci ve demokrat kitle örgütlerinin karsisinda duracak irkçi-seriatçi örgütlenmelere yönelindi. Bununla da yetinmeyen ABD, özel yetistirilmis uzmanlarini Baris Gönüllüleri adiyla Türkiye’ye göndermeye basladi. Baris Gönüllülerinin, Türkiye’deki feodal, etnik ve mezhepsel (Alevi-Sünni, Kürt-Türk) ayrisimin yogun oldugu bölgelerde (Dogu, Iç ve Güneydogu Anadolu) çalismasi isteniyordu. Her türlü gereksinmeleri karsilanan Baris Gönüllüleri, istenilen bölgelerde görevlendirildiler.
Baris Gönüllüleri, Türkiye’de ne is yapacaklardi? Gelislerinin nedeni gerçekten baris için olamazdi, çünkü Türkiye’de o dönem iç savas yoktu. Eger baris istiyorlarsa öncelikle kendi ülkelerine baksinlardi. ABD’deki Kizilderililere yönelik baski ve soykirimina engel olsunlar, kendi ülkelerinde iç barisi saglasinlar, Vietnam’a ve Kore’ye asker gönderilmesini engellesinlerdi. Elbette, kendi ülkelerindeki olumsuzluklari görmezlikten gelerek Türkiye’de barisi sözümona saglamaya gelmelerinin altinda gizli bir amaç bulunmaktaydi. Dogu ve Güneydogu Anadolu’da feodal yapinin halen önemli ölçüde devam ettigini iyi bilen ABD, bu bölgelerdeki asiretler, inançsal topluluklar arasindaki çeliskileri saptamaya çalisiyordu.
Baris Gönüllülerinin bir bölümü Malatya’da çalismaya basladi. Öncelikle Alevilerle Sünnilerin iç içe yasadigi ve yogunlukta oldugu ilçelerde çalismayi yeglemislerdi. Baris Gönüllülerinin çalismalarindan kusku duyan Akçadag’in köylerinden bir grup (Süleyman Kirteke, Resoali Erdogdu, Köse Polat, Teslim Töre ve arkadaslari) ortak bildiriyle tepkilerini duyurmaya çalistilar, ama tutuklanarak cezaevine konuldular. Malatya Agir Ceza Mahkemesinde, 1969/158 nolu dosyayla yargilanan bu kisiler, daha sonra beraat ettiler. Malatya'daki gerici ve irkçi saldirilar, Baris Gönüllülerinin Malatya'da çalistiklari dönemde baslamisti. Böylece ideolojik ve inançsal ayrisim saldiriya dönüstü. Asagida, bu saldirilardan birkaç örnek, çesitli boyutlariyla ele alinacak.
b) Kemal Abbas Altunkas olayi (1968)
Kemal Abbas Altunkas, 27 Mayis 1960'da Tunceli'de Milli Egitim Müdürüdür. 27 Mayis 1960 askeri darbesi sonrasi Nevsehir'e ögretmen olarak atanir. Bir süre sonra Malatya Turan Emeksiz Lisesine edebiyat ögretmeni olarak gelir. Kemal Abbas, güzel siir okur, hos sohbetlidir. Nurculara karsi tepkiseldir ve tepkisini her ortamda çekincesiz göstermektedir. Malatya'da kisa sürede çevre edinir. En yakin arkadaslarindan biri, CHP Il yönetiminde bulunan Turan Akyol'dur.(Daha sonra MSP'den Malatya milletvekili seçildi.) Kemal Abbas, Turan Akyol'un babasina ait Firat Palas Oteli’nin bos bir odasinda özel ders vermeye baslar.
1967-68'de Malatya'da sag-sol ayrisimi keskinlesmeye, saldirilar yasanmaya baslar. Kemal Abbas, hem TÖS'ün üyesi, hem Tuncelili ve Alevi kökenlidir. Sag örgütler, Malatya'da Alevi-Sünni ayrisimini körüklemek için her yöntemi denemektedirler. Kemal Abbas'i hedefleyen bir plan hazirlanir. Kemal Abbas'in özel ders verdigi ögrenciler arasinda sag görüslü, Yakinca kasabasinda yoksul ve problemli bir ailenin çocugu olan Kenan Çirak da bulunmaktadir. Irkçi örgütler çikar karsiliginda Kenan Çirak'i piyon olarak seçerler. Kamuoyunu etkileyecek olayin senaryosu hazirlanir. 18.01.1968 günü aksamidir. Kemal Abbas, özel ders verdigi ögrencileri için otele gelir, ders notlarini alarak odasina çikar. Kenan Çirak da gelmistir. "Hocam kahve mi, çay mi içersiniz?" diye sorar. Kemal Abbas, "Sade bir kahve ve su getir" yanitini verir. Tepsi üzerinde kahve ve su gelir. Kemal Abbas, bir yandan kahvesini yudumlamakta, bir yandan da o günün ders konusunu anlatmaktadir. Kahve bitmistir, Kemal Abbas derin bir dalginligin içinde uyur gibidir. Bir süre sonra Kenan Çirak, Kemal Abbas'in kesik erkeklik organini elinde sallayarak disariya firlamis ve "Bana tecavüz etmek isterken uzvunu kestim..." diye sokakta bagirmaya baslamistir. Bunun üzerine otel katibi Kemal Abbas'in bulundugu odaya girer. Kemal Abbas, somyanin üstünde dalgin dalgin oturmaktadir; yere akan kan pihtilasmistir. Gel gör ki Kemal Abbas, aci duyduguna iliskin herhangi bir belirti vermedigi gibi, yerinden dahi kipirdamamistir.
Otel katibi karsilastigi acili olayi polise ve ailesine bildirir. Kisa bir süre içinde Kemal Abbas, Kayseri Tip Fakültesine yetistirilmek üzere karayoluyla yola çikarilir. dört saat sonra Kayseri Tip Fakültesine ulastirilir. Olayin üzerinden bes saat gibi uzun bir süre geçmistir. Bunca süreye karsin Kemal Abbas halen baygin ve gelismelerden habersizdir. Ilk müdahale sirasinda yapilan tahlil sonuçlarina göre, uyusturuldugu ve halen uyusturucunun etkisinin geçmedigini belirten rapor verilir. Kayseri’de, Istanbul'daki Tip Fakültelerinden birine acilen yetistirilmesi gerektigi söylendigi için, hemen karayoluyla Istanbul'a hareket edilir. Istanbul'da da, uyusturulduguna dair rapor verilir.
Firat Palas Oteli’nde meydana gelen olaydan 15-20 dakika sonra yüzlerce sag görüslü kisi hükümet binasinin önünde gösteri yapmaya baslamistir. Ayni anda, olayin ayrintilariyla yer aldigi sag görüslü Beydagi Gazetesi de mahallelerde, kahvelerde dagitilmaktadir. Oysa, Beydagi Gazetesinin matbaasinin makinesi eski tip, el dizgilidir. Böyle bir haberin elle dizgisinin yapilmasi için en azindan 5-6 saat zamana gereksinme vardi. Demek ki, hazirlanan senaryonun dogrultusunda haber çok önceden dizilerek hazirlanmistir.
Sag örgütler, olayi protesto etmek amaciyla bir miting düzenleme karari alir. Bu yönde hazirliklar sürerken; Alevilere ait ev ve isyerlerinin isaretlendigi görülür. Saldiri duyumunu alan Aleviler, güvenlikleri için belirli noktalarda nöbet tutmaya baslar. Malatya'nin cadde ve sokaklari insanlarla dolmustur. En ufak bir kiskirtma ve tartismanin yüzlerce insanin ölümüne neden olabilecegi bir gerginlik hüküm sürmektedir. Mitingin iptali için, Malatya Valiligine, Savciya, Basbakana, Cumhurbaskanina ve Içisleri Bakanina telgraflar çekilmeye, telefonlar edilmeye baslanir. Sehir merkezinde alinmis olan olaganüstü güvenlik önlemleri de artirilmistir. Valilik, mitingin güzergahini degistirerek sehir disina tasir. Bu gerginlik birkaç gün devam eder.
Malatya'da bu olumsuz gelismeler olurken; Milli Egitim Bakani, Kemal Abbas'i açiga alir. Kemal Abbas'in avukatlari, açiga alinmanin yanli bir sorusturmanin sonucu oldugunu ileri sürerek Danistay'a dava açarlar. Danistay 5. Dairesi, gerekli belgeleri degerlendirerek E:1969/2553, K:1970/1957 ve 05. 05. 1970'de, olayin tertip oldugunu belirtir ve açiga alinma kararini iptal eder.
Kemal Abbas'in davasi, güvenlik gerekçesiyle Samsun'a nakledilir. Samsun sorgu yargici, E:1969/22, K:1969/216 sayili ve 18. 11.1969 günlü karariyla olayin komplo olduguna karar verir. Daha sonra Samsun Agir Ceza Mahkemesinde görülen davada Kenan Çirak agir hapis cezasina çarptirilir.
c) Hekimhan Olayi (1968)
Hekimhan’in AP’li Belediye Baskani Ali Akyüz ile AP Ilçe Baskani ve Il Genel Meclisi Üyesi Turan Garipagaoglu'nun öncülük ettigi sagci militanlar, 15 Aralik 1968'de Hekimhan Lisesi'nde görevli sol görüslü ögretmenlere ve ögrencilere "vurun Alevilere, komünistlere" slogani esliginde, cop ve siselerle saldirirlar. Çok sayida ögrenci yaralanir. Lisede görevli 13 ögretmen, jandarmanin gözetiminde okuldan alinarak Malatya'ya götürülür. Daha sonra bu ögretmenlerden solcu ve Alevi olanlar kar-kis demeden degisik yerlere sürgün edilirler. Birçok ögrenci de okuldan uzaklastirilir. 2
d) 2 Subat Mitingi (1975) [Home]
Devlet destekli irkçi-seriatçi örgütlerin mensuplarinin, gözlerini kirpmadan karsitlarini öldürdügü yillardi 1970’ler. Bireysel saldirilar ve öldürmeler giderek toplu saldirilara dönüsüyordu. Yogunlasan fasist saldirilari kinamak, devlet yetkililerini uyarmak amaciyla Malatya'daki demokratik kitle örgütleri bir araya gelir ve "Fasizmi protesto” adiyla bir miting düzenleme karari alirlar. Gerekli yasal islemler tamamlanir ve izin alinir.
2 Subat 1975 günü Inönü Caddesi’nin üzerinde bulunan Kiz Meslek Lisesi'nin önünde on bin kisi toplandi. Yürüyüs sirasinda yolda katilanlarla yürüyüsçülerin sayisi 30 bine ulasmisti. Yürüyüs halindeki kitle, güzergah üzerindeki binalarda oturanlar tarafindan alkislaniyordu. Disiplinli, sessiz ve çok katilimli yürüyüs korteji Atatürk Aniti'nin önüne geldi. Saygi durusundan sonra dagilinacagi sirada, ortaya Ülkü Ocakli bir grup çikti. Tahrik edici slogan ve küfürlerle hakaret etmeye basladilar. Bu sirada emniyet güçleri
dagilmakta olan topluluga copla saldirarak miting alanini savas alanina dönüstürdüler. 22’si agir olmak üzere aralarinda kadin ve çocuklarin da oldugu yüzlerce kisi yaralandi. Saldiri sonrasi ülkücüler polisleri omuzlarina almis alkisliyorlardi.
Polislerin saldirisinda agir yaralananlar su isimlerden olusuyordu: Aziz Maho (ögretmen); Aziz Takçi (ögretmen), Ali Sahabettin Aktas (ilkögretim müfettisi), Ramazan Simsek (ögretmen), Seyho Kizildag (ögretmen), Yusuf Bayram (ögretmen), Hasan Dogan (ögretmen), Hüseyin Nacar (ögretmen), Hasan Sönmez (ögretmen), Hasan Çinar (ögretmen), Hüseyin Gökbulut (ögretmen). Selahattin Toy (halktan), Erdal Bozkurt (halktan), Mustafa Içöz (halktan), Yusuf Akdag (halktan), Hüseyin Özçelik (halktan), Mustafa Yilmaz (avukat), Mehmet Balarisi (köylü), Ilyas Zengin (köylü), Kemal Atalay (köylü), Ali Kaya (köylü). 3

e) 15-16 Subat olaylari (1975)
TÖB-DER, ögretmenlere yapilan baskilari, sürgünleri ve ögretmenlerin özlük sorunlarini görüsmek amaciyla 15 Subat 1975'de 57 ilde kapali salon toplantisi yapilmasini kararlastirir. Kapali salon toplantilarinin yasal kurallara uygun izinli yapilmasi da TÖB-DER’ce karara baglanir. Alinan kararlar, subelere bildirilir. TÖB-DER Malatya Subesi, bu karar dogrultusunda valilige basvurarak gerekli izni alir. Hazirliklara baslanir.
Devletin siyasi güçleriyle iyi iliskiler içinde olan ve her yerde taseron olarak kullanilan irkçi-seriatçi örgütler, TÖB-DER'in toplantilarini engellemek, olay çikarmak, Alevi-Sünni, Kürt-Türk ayrisimi yaratmak amaciyla planlar hazirlamaya koyulur. Fasistlerin saldiri hazirliklariyla ilgili bilgiler ve haberler yaygilasinca; TÖB-DER Malatya Subesi yöneticileri, Malatya Barosu Baskani Turan Firat, CHP Il Baskani ve bazi duyarli kisiler, Vali Sadullah Verel'i ziyaret ederek duyumlarini, kaygilarini iletirler. Vali, "Ben on ayri kaynaktan bilgi topluyorum. Böyle bir saldirinin olacagina dair en ufak bilgi edinmedim. Böyle bir saldirinin olmasi düsünülemez. Devlet güçlüdür, her seyin üstesinden gelecektir" yanitini vermistir. Malatya Valisine ne gibi bilgilerin verildigi bilinmiyordu; ama TÖB-DER toplantisinin yapilacagi 15 Subat günü, fasistlerin kentin belirli semtlerinde toplanmaya basladigi görüldü. Toplananlar bir süre sonra saldiriya geçtiler. Saldirganlarin bir kolu, Elazig Caddesi üzerinde bulunan vali konagini sarar. Taslarla konagin camlarini yerle bir ederler. Valiye ve esine yakisiksiz sözler edilir. Vali Sadullah Verel ve esi, konagin balkonuna çikarak ellerinin basparmagini havaya kaldirir ve "Biz de Müslümaniz!" diye bagirirlar. Saldirganlar bu “itiraf”la yetinmez ve Vali ile esinin kelime-i sahadet getirmesini isterler. Bunun üzerine Vali ve esi "kelime-i sahadet" getirirler, hem de birkaç kez tekrarlayarak...
Saldirganlarin eylemlerinde kararli oldugu görülür. Oradan sehir merkezine dogru yürüyüse geçerler. Karsilarina çikan ve solcu bildiklerine ait olan isyerlerini yagmalarlar ve yakip yikarlar.
Saldirganlarin bir kolu, Belediye binasinin önüne toplanmistir. Bu grup, yürüyüse geçtikleri Fuzuli Caddesi üzerinde bulunan CHP Il binasina, bazi basin organlarinin bürolarina ve TÖB-DER binasina saldirirlar. Ayni cadde üstünde karakolu bulunan Toplum Polisi, barikat kurarak saldirinin yayginlasmasini engellemeye çalisiyordu.
Saldirganlarin baska bir kolu da, Samanpazari denilen meydanda toplanarak Cezmi Kartay Caddesi üzerinde bulunan Alevilere ait isyerlerini yagmalamaya, yakmaya yöneldi. Baska bir kol da PTT binasinin bulundugu yöne dogru yürüyüse geçti. Saldiri ancak aksama dogru askerlerin müdahalesiyle denetim altina alinabildi. Saldirinin birinci günü böyle noktalandi.
Saldiri, ikinci gün olan 16 Subat’ta, daha acimasiz ve daha yikiciydi. Birinci gün yagmalanan ve yakilan isyerlerinin sahipleri, zararlarini tespit etmeye, kirilan ve yikilan yerlerini onarmaya çalisiyorlardi. Saldirganlar da yeni bir saldirinin hazirligi için Belediye ve Samanpazari Meydaninda toplanmaya basladilar. Ortalikta polis görünmüyordu. Toplanan saldirganlar, yine kollara ayrilarak yürüyüse geçtiler. Önceden belirlenen solcu ve Alevilere ait isyerlerini yakmaya giristiler. Bir gün önce saldirma imkani bulamadiklari CHP ve TÖB-DER binasinin kapilarini, camlarini ve tüm esyalarini yerle bir ettiler. Saldiri giderek mala zarar vermekten cana zarar vermeye dönüsüyor, çatismalar ve yaralamalar görülmeye basliyordu. Iste ancak o zaman askeri birliklerden yardim istendi. Aksama dogru saldiri güçlükle denetim altina alinabildi. Iki günün bilançosu, bir ölü ve 29 agir olmak üzere 220 yaraliydi. Yaralananlarin çogunlugu Alevi ve sol görüslü isyeri sahipleriydi.
Taniklar anlatiyor
Hasan Bozkurt (isçi): "Saat 16 siralariydi, evime gidiyordum. Cezmi Kartay Caddesinde, karsidan gelen büyük bir kalabalikla karsilastim. ‘Kahrolsun Ecevit, komünist Ecevit, basbug Türkes’ diye bagiriyorlardi. Hizla geldiler, ben de bunlarin arasinda kaldim. Bu sirada karsi bir grup belirdi ve Cezmi Kartay Caddesi, birden bire cehenneme döndü...
Kalabaligin arasinda, simdi burada çiftçilik yapan eski AP Milletvekili Hamit Fendoglu'nu gördüm. MHP Il Baskani Serif Dursun'la birlikteydiler. Kavgalara bunlar da katildilar. Kalabaliktan bazi kisilerin elinde kurt resmi vardi.
“Ortalik makineli tabancalarin sesiyle yankilaniyordu. Çatismaya basladilar. Caddede korkunç bir kavga baslamisti. Tabanca mermileri ve taslar yagiyordu. Sopalar inip kalkiyordu. Bu sirada bir grup, Dogan Palas ve Tüccarlar Klubü Oteli'ne yöneldi. Sahipleri CHP'li olan bu oteller kisa zamanda tamamen tahrip edildi. Bir baska grup da TÖB-DER merkezi ile altinda bulunan bes dükkani ayni sekilde tahrip edip, içeride tas üstünde tas birakmamislardi. Beydagi, Halk Postasi ve Günes Gazetelerinin idarehaneleri de ayni akibete ugradi. Çogunu tanimiyordum. Ben Malatyaliyim, hemsehrilerimin çogunu tanirim. En azindan asinaligim vardir. Bu memlekette herkesin birbirine göz asinaligi vardir. Fakat, hadiseyi çikaranlarin çogunu tanimadim. Bunlar, herhalde Malatyali degillerdi. Baska yerlerden gelmislerdi..."4
Cafer Erkul (35 yaslarinda gazete saticisi): “Bildiginiz gibi benim kulübem Is Bankasinin tam önünde, karsimda Ziraat Bankasi var; su kenardaki de Garanti Bankasi, PTT binasi da karsimda. Emniyetin en çok güvence altinda bulundurmasi gereken bir alan. Iste burada saldiriya ugradim. Ben Malatyasporluyum ve ayni zamanda CHP'liyim. Kulübemde Ecevit'in resimleri ve kitaplari vardi ve satiyordum. Saldiridan önce bana geldiler ve ‘Sen su kitap ve resimleri satma. Sana istedigin kadar para veririz’ dediler. ‘Ben inancimi parayla satacak adam degilim‘ dedim.
“Nihayet 15. 02. 1975 günü saat 13-14 siralarinda 06 plakali beyaz bir arabayla Dr. Muhittin Turgut, yaninda bulunan birkaç kisiyle geldi. Su kenarda durdular. Ben de yeni yemek getirtmistim, daha bir lokmasini agzima almadan kulübe tas ve sopalarla sallanmaya basladi. Kafama, sirtima biçaklar inip kalkiyordu. Kulübe dar oldugu için çikamiyordum. Tahrayla kapilari kirarak beni disari çikardilar. Elden ele verdiler. Tam 17 biçak yemisim. Nasil kurtuldugumu bilmiyorum. Bir uyandim ki Sigorta Hastanesinde serum veriliyor. Yanimdaki karyolada da anam yatiyordu. Anam benim öldügümü duyunca kriz geçirmis ve komaya girmisti.”
-Emniyet’te kimse yok muydu?
-Tek kisi olsaydi onlarin hepsini yakalardi. Kimse ortalikta yoktu.
-Zararin ne kadar?
-Biz 4-5 kardesiz. Çok fakiriz. 28 yillik emegimizi bu kulübeye yatirmistik. Daha o gün 3500 TL borç ederek Tekel’den sigara almistim ve satiyordum. Söyle böyle 28-30 bin lira kadar zararim oldu. Oldu degil yok oldum. Inan ki tek çivi dahi birakmamislar. Sigara, para, kitap, dergi ne varsa hepsini alip götürmüsler, yirtmislar.
Anlamadigim nokta, bunu Müslümanlik adina yapiyorlarmis. Müslümanlikta böyle talan, hirsizlik var mi ki? Kibris'taki EOKA'cilar dahi bunlardan merhametliydiler. Bunlarin gözleri dönmüstü, talanciydilar. Bir yanda Müslüman Türkiye diye bagirirlarken, diger yanda hirsizlik, talan, adam öldürmeye girisiyorlardi.
Ata Yildirim (50 yaslarinda berber): "Benim dükkanim Fuzuli Caddesinin üzerinde ve Hükümet Binasinin arkasindadir. Karsimda ve caddenin öbür kenarinda da Toplum Polisinin binasi var. Ayrica dükkanimin önünden bir yol da CHP binasina dogru gider. Yani dört yol agzindayim.
“Babam imamdi. Ben de uzun süre imamlik yaptim, sonra berber oldum. O saldiriyi görünce her seyimden utandim. Hiçbir din bu çapulculuga, tahribe ve ayricaliklara müsaade etmez. Bunlarin yaptiklarinin din ve insanlikla ilgisi yoktu. Gözleri dönmüstü, ne yaptiklarini bilmiyorlardi.
“Dükkanimda oturuyordum. 16. 02. 1975 günü saat 13 siralarinda Belediyenin önünde bir grup saldirgan bagirarak Fuzuli Caddesinden yukariya dogru (TÖB-DER Lokaline) yürümeye basladilar. Tam Toplum Polisinin binasi önüne gelince içlerinde birisi bagirarak ‘Önce su solcu CHP binasini tahrip edelim, sonra TÖB-DER'e gidelim’ dedi. Ve kalabalik, CHP binasinin, Beydagi, Halk Postasi ve Günes Gazetelerinin camlarini kirdiktan sonra geri döndü. Ayni polislerin yanindan geçerek TÖB-DER Lokaline dogru gittiler. Bu kalabalik içinde Pasa Camii'nin imami da vardi. Ve bagiriyordu. Hatta bir jandarma astsubayinin, durumu görünce polislere dönerek ‘Utanmiyor musunuz, bu nedir?’ diye bagirdigini duyduk, tabii polisler de duydu. CHP binasiyla Hükümetin arasi 29-30 metre bile yok.
“Gördüklerimi Malatya Milletvekillerine anlattim. Halki tahrik edenlerin basinda bazi imamlar geliyordu. Emniyet ve Vali tamamen göz yumuyordu. Yoksa 10-15 polis hepsini dagitabilirdi.“
Haydar Karagöz (20-25 yaslarinda, gazete saticisi): “Benim kulübem belediyenin bitisigindedir. 15 metre yukarimda Toplum Polisinin binasi ile 20 metre karsimda Hükümet binasi var. Saldirganlar, Belediyenin önünde toplandilar. Yani benim kulübemin bulundugu yerde toplandilar. Resmi ve sivil polisler buralarda geziniyorlardi. Saldirganlar, ‘Allahuekber, Müslüman Türkiye’ gibi sözler söylüyorlardi. Sanki sinema dagilmisti. Her biri bir tarafa dogru gitmeyi söylüyorlardi.
“Ben gazete saticisiyim. Kârima bakarim. Her gazeteyi, dergiyi sattigim için hep bana ‘Bu gazeteleri satmayacaksiniz’ diyorlardi. Aldiris etmiyordum. Iste bu yüzden ilk defa kulübeme saldirdilar. Ben kalabaligi görünce kulübeden çiktim. Biraz ileride durdum. Beni görmediler. Orada bulunan sivil polislerden bazilarinin, ‘Haydi su kulübeyi dagitin, kaçin...’ dedigini kulagimla duydum. Onlari taniyorum da... Saldirganlar, tüm sigaralari, dergileri, gazeteleri dagittilar. Kulübeyi yiktilar. Karsimdaki sinema reklamlarinin bulundugu yerleri kirdilar, parçaladilar. Oradan CHP'ye ve TÖB-DER'e dogru bagirarak gittiler. Hiç kimse mani olmuyordu.
“Halbuki 20-30 polis bunlari rahatlikla dagitabilir ve hatta hepsini Emniyete götürebilirdi. Çünkü çogunlugu çocuktu.
“Ben fakirim, bu kulübedeki gelirle geçiniyorum. Böyle insanlik olur mu? Onlar kim, ben kim? Hepimiz Türk'üz, Müslümaniz ve insaniz. Ama bunlar, bunlardan uzaktir. Polis hiç engel olmuyordu. Ne yapayim, zararim 7-8 bin liradir. Borç ederek yeniden kulübeyi yaptim...”
Adini söylemek istemeyen bir cami imami: "Kardesim, siz bir defa görüyorsunuz. Bunlar her gün camilerde bölücü konusmalar yapiyorlar. Sanki cami degil, bir parti binasi. Bunlari, Emniyet de, Vali de, ögretmen de ve halk da iyi biliyor, dinliyor. Müslümanlikta bölücülük yoktur. Talan yoktur. Dükkanin sahibi olmadigi halde tahrip ediyorlar ve mallarini götürüyorlar. Bu hirsizliktir, zorbaliktir. Elhamdülillah Müslümanlikta bunlar yasaktir. Affedilmeyen günahlardandir. Sonra Alevi kim, Sünni kim? Hepsi kardestirler. Cephede birlikte savasiyorlar, fabrikada birlikte çalisiyorlar, bu ayrim nedir? Çok ayiptir. Dine yakismaz. Ne bileyim, bu dünyadaki suçu hemen kanun vermelidir. Yoksa memlekete yaziktir. Camilere saldiracaklar demisler. Müslüman yalan söylemez. Düpedüz yalandir. Simdiye kadar camiye saldirma görmedim. Velev ki saldiracaklarini biliyorlardi, niye Emniyet’e haber vermeden halki toplayarak saldirganliga geçmislerdir. Yalandir kardesim yalandir...“
Süleyman Efe (Avukat): "Olayi açiklamadan önce derinlemesine incelemek ve degerlendirmek gerekiyor.
“Tarihimizi inceledigimizde görüyoruz ki, ileriye ve halka yönelik her girisim karsisinda mutlaka irtica olayinin varligina tanik olmaktayiz. Bilindigi gibi, ekonomik, politik, siyasal ve kültürel yönden geri kalmis toplumlarda halkin tüm emegi sömürücülerin ipotegine girmistir. Ellerinde yalniz inançlari kalmistir. Bunu da vermemek için canlarini vermektedirler. Iste halkin bu can alici noktasini iyi bilen ve degerlendiren sömürücü güçler; halki bu yönüyle tahrik ediyorlar.
“Ilericilere düsen en büyük sorumluluk; halki, bu etki alanindan çikarmaktir. Bu sorumluluk ödünsüz olarak demokratik yollarla yapilmalidir.
“Bu açidan olaya bakildiginda, dinin ne kadar sömürüldügü, sorumlularin kimlerden yana oldugu kendiliginden ortaya çikmaktadir.
“15. 02. 1975 günü evde oturuyordum. Evim Turan Emeksiz Caddesi üzerindedir. Disaridan gelen bagirti ve gürültüler duyduk. Çocuklarim pencereye kostular. ‘Baba, baba gel...’ diye heyecanla seslendiler. Pencereye gittim. Çok kalabalik bir grup, önlerinde ögrenci olduklari belli olan çocuklar vardi. Ellerinde degnekler vardi. 'Müslüman Türkiye, Allahuekber, ölüm...' gibi sesler çikariyorlardi. Bir seylerin oldugunu anladim. Yanimda yegenim Ibrahim vardi. Durumu ögrenmek için çarsiya gönderdim. Gitti geldi. Birçok isyerinin tahrip ve talan edildigini, bir kisinin yaralandigini söyledi.
“O gün TÖB-DER'in kapali salon toplantisi vardi. 'Acaba ögretmenlere bir seyler oldu mu?' diye ben de çiktim. Hükümetin arkasindan geçerek gitmek istedim. Hükümetin ve belediyenin arasi çok kalabalikti. Bagiriyorlardi. Polis azinliktaydi. Ses çikarmiyorlardi. TÖB-DER'e giden yolda polis barikat kurmustu ve kimseyi birakmiyordu. Oradan yazihaneye gittim. Yazihanem Mecidiye Is Haninin 4. katindaydi. Bitisiginde Samanpazari Alani vardir. Bu alan da hiç tanimadigim insanlarla doluydu. Tekbir getiriyorlardi. Oradan Cezmi Kartay Caddesindeki 50. Yil Kiraathanesine saldirdilar. Camlarini kirdilar, biraz sonra askeri birlik geldi. Birkaç saldirgan, yanina gittikleri bir üstegmenin ellerini öptüler. Sonra dagildilar...
“Daha sonra Tüccarlar Kulübüne gittim. Orada; Malatya Beden Egitim Bölge Müdürü Osman Çaglar oldugunu ögrendigim bir kisi, konusuyor ve olayi anlatiyordu. 'Bir grup kalabalik geldi, burada toplanti varmis dediler. Yok dedim. Içlerinde tanidigim sakalli ve hacca gitmis bir seyh vardi. Kendisine, bu iyi bir sey degildir dedim. O da, hayir, din için her sey yapilir dedi ve geri döndüler. Sehre dogru gittiler. Içlerinde Serif Dursun da vardi. Biraz ötede toplulugu durdurdu ve 'Ölüme hazir misiniz?' dedi. Onlar da 'evet' diyorlardi. 'Böylece gittiler...' diyorek anlatiyordu...
“Ertesi gün (16.02.1975) TÖB-DER'e gittim. Herkes üzücü olayi anlatiyordu. Bir aralik iki polisin geldigi ve TÖB-DER baskanini emniyete götürdügünü ve dönüsünde 'Emniyet Müdürünün emniyetini saglamayacagiz, lokalinizi bosaltiniz' dedigini anlatti. Ögretmenler dagilarak lokali bosalttilar.
“Ben de Cezmi Kartay Caddesindeki 50. Yil Kiraathanesine gittim. Biraz oturdum. Sonra kiraathanenin alt katindaki Kent Lokantasina inerek yemek yemeye gittim. Disarida oldukça kalabalik vardi ve bagiriyorlardi. Lokantada, Turan Emeksiz Lisesi Müdürü de vardi. Kalem sefi Hüseyin Özcan ile Mehmet Guguk ve Ali Zeynel adlarindaki ögretmenler de oradaydilar. Onlar da kalabaligi görünce sasirdilar. Ali telefonla valiligi aradi ve Valiyi evinde buldu. Durumu anlatti. Vali de 'Bir sey olmaz. Yürüyüs varmis, seyire gelmisler. Tedbir alinmistir' dedi. Daha sonra saldiri basladi. Camlar, kapilar kirilmaya baslandi. Korkuyla disari çikan isyeri sahiplerinin üstü polisçe araniyordu. Ben de, 'Ne oluyor, önce olayi yaratanlari önleyin' dedim. Bunun üzerine polisler üzerime atilarak coplarla vurmaya basladilar. Bir arabaya koydular. Her tarafim kan ve yara içindeydi. Hastaneye götürdüler. Doktorun yaninda da vurmaya baslayinca doktor ve bazi hemsireler engel oldular. Yaralarim sarildi. Eve döndüm. Kisacasi olay, önceden hazirlanmis ve bilinen bir seydi. Çünkü polis taraf tutuyordu. Ancak askeri birlikler gelince önlenebildi. Olay bir irtica hareketiydi.”
Mehmet Ali Yilmaz (65 yaslarinda, seyyar yumurta saticisi): "Ben seyyar yumurta saticisiyim. Geçimimi bununla sagliyorum. Cezmi Kartay Caddesindeyim. Saldiri basladi. Polis yoktu, olanlar da seyirciydi. Tekbir getiriyorlar, ilahiler okuyorlardi. Saçli, biyikli kimi görseler dövüyorlardi. Bu sirada dükkanlarin camlari kirildi. Ates açildi. Ortalik toz dumana döndü. Saldirganlardan biri bana ates etti. Sag kulagimin altindan bir kursun girdi ve dilimin bir kismini ve takma üst dislerimi parçalamak suretiyle disari çikti. Agzim kan içerisindeydi. Bu sirada bir grup beni yakalayarak ‘kelime-i sahadet’ getirmemi istedi. Ben de getirdim. Biraktilar. Ötede baska bir grup tuttu, yine ‘kelime-i sahadet’ getirmemi istediler. Sonra ‘yanlis okudu’ diyerek dövdüler.” 5
TÖB-DER’in Raporu [Home]
15-16 Subat 1975 olaylarini yasayarak tanik olan TÖB-DER Sube Yönetimi, ayrintili bir rapor hazirladi. Rapor, Malatya Valisi’ne, Içisleri Bakanligi’na ve Milli Egitim Bakanlgi’na gönderildi. Raporun bazi bölümleri söyle:
Saldirinin birinci günü: “TÖB-DER Malatya Subesinin düzenledigi kapali salon toplantisinin saatleri yaklasirken, toplantiya katilacak ögretmenler gelmeye basladi. Diger yanda irtica ve saldiri olayina katilacaklar da sabahin erken saatlerinde Malatya’ya akin ediyorlardi. Ilk grup (40-60 kadar kisi) Akpinar Semtinin Samanpazari Alaninda ellerindeki sopalarla, demir çubuklarla ilahiler okuyarak toplaniyorlardi. Önlerinde Serif Dursun bulunuyordu. Giderek kalabalik büyüdü. Hamit Fendoglu (Hamido) ve Dr. Muhittin Turgut da katilarak omuzlara alindilar. Saat 10.00 siralariydi. Ellerinde bulunan basi çivili coplar, demir çubuklar, tahralar gibi saldiri gereçlerini havaya kaldirarak ilahiler söyleyip Kelime-i Sahadet getiriyorlar, Allahuekber, Müslüman Türkiye, Seriat Isteriz, Komünistlere Ölüm, Cihad gibi sloganlarla tansiyonu yükseltiyorlardi. Saldiri olaylarinin açiklamasina geçmeden bu tahrikçi baslarinin durumuna deginmekte yarar görüyoruz.
* Hamit Fendoglu (Hamido): Demokrat Partili olup, 27 Mayis darbesiyle Yassiada’ya götürülmüs, cezaya çarptirilmistir. Daha sonra 1965-1969 yillari arasinda AP Malatya Milletvekili seçilmis, Meclis’te Tabii Senatör Sitki Ulay’in kulagini isirarak yaralamis, 1973 seçimlerinde DP Milletvekili adayi olmussa da seçilememistir.
* Haci Serif Dursun: Büyük Dogucu’lardandir. 1951 yilinda Malatya’da Gazeteci Ahmet Emin Yalman’a yapilan suikasta, 1971’de Kirikhan’da 3 kisinin ölümüyle sonuçlanan kanli olaya karismistir, MHP’lidir.
* Dr. Muhittin Turgut: Malatya’daki Dogu Özel Hastanesinin sahibi olup, Hastanenin her tarafi Bozkurt resimleriyle donatilmistir. MHP’lidir.
Hamido ve Serif Dursun, Malatya’nin merkezine bagli 15-20 köyün birlesmesinden olusan Izollu Asiretinin ileri gelenlerindendir. Bu asirete egemendirler. Saldiriya katilanlarin büyük çogunlugu bu asirettendir. Digerleri Elazig’in Palu ve Baskil ilçesinden getirilmistir. Malatya’nin diger ilçelerinden de katilanlar vardir.
Buraya kadar yapilan açiklamalardan akla söyle bir soru gelebilir. “Peki polis hiç bunlari önceden sezinlemedi mi, toplanirken görmedi mi?”
Saldirganlarin toplandigi yerin 100 metre uzaginda Merkez Polis Karakolu, 50 metre dogusunda Toplum Polisinin binasi, 30 metre güneyinde Hükümet binasi (Hükümet binasinda Vali, Jandarma Il Komutani, Savci ve Emniyet Müdürü) bulunmaktadir. Toplandiklari yer, sehrin ana caddesinin üzeri olup, merkezi yerdir.
Toplanti saati yaklasmaktadir. ‘Allahuekber’ sesleri Malatya’yi çinlatiyordu. Gittikçe çogalan saldirganlar, kollara ayrilarak yagmalamaya, tahrip etmeye ve yakmaya basladilar. Malatya Emniyeti, TÖB-DER’in bulundugu Fuzûli Caddesinin giris-çikis yollarinda barikat kurarak saldirganlarin gelislerini önlemeye çalistilar. Bir polis ekibi de TÖB-DER Lokali önünde görev almisti. Bir ara Emniyet 2. Sube sefi, TÖB-DER’e geldi. ‘Toplantinizi ya öne alin, yahut iptal ediniz. Güvenligi saglamamiz zorlasiyor. Cezmi Kartay Caddesi curcunaya döndü’ diyordu. Diyordu ama, paneli öne almanin veya iptal etmenin önemi kalmamisti. Çünkü her taraf sarilmisti. Samanpazari, Belediye önündeki alanda toplanan saldirganlar, tahralarini, nacaklarini, çivi basli sopalarini, demir çubuklarini havaya kaldirarak ‘Seriat isteriz, Müslüman Türkiye, Komünistlere ölüm, cihad’ gibi sloganlarla bagiriyorlardi. Saldiri ve tahribat baslatilmisti. Saldirganlarin bir kolu, Cezmi Kartay Caddesine dogru harekete geçmis, 50. Yil Kahvesine saldirarak tüm camlarini kirmislardi. Bu cadde üzerinde ve Alevilere ait birçok isyeri tahrip edilerek yakilmisti.
Saldirganlarin diger bir kolu, Kisla Caddesinde ayni sloganlarla saldirilarini sürdürüyorlardi. Vali konaginin camlarini da kirmislardi. Vali ve esi disari çikarak ‘Biz de Müslümaniz’ diye sahadet parmaklarini havaya kaldirarak kelime-i sahadet getirmislerdir.
Saldirganlarin baska bir kolu, Istasyon Caddesinden Sitmapinar Semtine dogru saldirilarini sürdürüyorlardi. Is Bankasi önünde Cafer Erkul’a ait gazete kulübesine saldirarak tahrip etmisler. Cafer Erkul’u da agir biçimde yaralamislardir. Sitmapinarinda Dursun Erkul’a ait gazete bayii tahrip edilmis ve yakilmis, sahibi feci sekilde dövülmüstür.
Keza hükümet binasinin bitisigi ve toplum polisi binasinin önündeki sinema reklamlarinin yerleri tamamen tahrip edilmis. Ayni yerde Haydar Karagöz’e ait gazete kulübesi de tahrip edilerek dagitilmistir. Böylece saldirinin birinci günü 9 kisi yaralanmis, 7 isyeri tahrip edilerek yakilmistir.
Saldirinin ikinci günü: “16.02.1975 günü ‘Nasil olsa Emniyet kuvvetleri durumu kontrolleri altina aldi ve artik bir seyler olmaz’ düsüncesiyle herkes sehir merkezine geliyor, isyerlerini kontrol ediyordu. Halki köylerden toplayip getiren tahrikçiler ise, amaçlarini yeterince gerçeklestirmemislerdi. Çünkü TÖB-DER ve Alevilerin birçok isyeri hala sapasaglam duruyordu. Bu amaçlarini gerçeklestirmek için uzak yerlerden, köylerden getirdikleri saldirganlari birakmadan evlerinde, çesitli yerlerde konuk ederek saklamislardir.
16.02.1975 Pazar günü erken saatlerde (saat 10.00) belediyenin önündeki alanda, bir gün önce kullandiklari saldiri araç ve gereçleriyle toplaniyorlardi. Belediye ile hükümet binasinin arasi 20-30 metre ya var, ya yoktur.
Ögretmenler kendi lokallerinde gelismelerden habersiz oturuyorlardi. Saat 12.00 siralarinda iki sivil polis geldi, Sube Baskani Tuncay Ünlü ile TÖB-DER Bölge Temsilcisi H. Nedim Sahhüseyinoglu’nun Emniyet Müdürlügü’nce çagrildigini söylediler. Her iki yönetici birlikte Emniyet Müdürlügüne gitti. Hükümet binasinin önüne gittiklerinde, tahrikçi ve saldirgan bir grubun toplanip bekledigini görmüslerdir. Polis ise, hükümet önünde bekliyordu. Emniyet Müdürü, ‘Hocam, sizden rica ediyorum, sizler dünkü olaylara karsi bir yürüyüs düsünüyormussunuz. Bu nedenle karsi grup yeniden toplanmis. Bir olay çikarilmamasi için lokalinizi bosaltarak dagiliniz. Yoksa çikacak herhangi bir olayda koruma gücümüz olmayacaktir’ dedi.
Emniyete giden yöneticilerimiz ise, ‘Bizim yürüyüsümüz yoktur, böyle bir seyi düsünen tek üyemiz dahi yoktur. Uydurmadir. Ancak emniyet bizi korumakta güçsüzse, müsaade buyurun biz kendi güvenligimizi kendimiz alalim’ yanitini vermistir.
-Biliyorum sizin yürüyüsünüz olmadigini, ama halki öyle kandirmislar. Olayi görüsüyoruz, önlememiz zordur, lütfen dagiliniz...
-Ama onlar iki gündür yasadisi toplaniyorlar. Suç isliyorlar. Dagilmasi gerekenler onlardir. Biz lokalimizde oturuyoruz.
Karsilikli tartismalardan sonra anlasildigi kadariyla bir oyun düzenlenmis. Bu oyunda hem saldiriya ugramamizi, hem de suçlu duruma düsmemizi istiyorlardi. Yönetim Kurulumuz ve avukatlarimiz birlikte olayi degerlendirdi. En uygun çözümün TÖB-DER’i bosaltmak oldugu kanaatine vardik ve lokalimiz bosalttik...
Eger emniyet kuvvetleri (polis) içtenlikle ve yansiz davransaydi, saldirganlar ilk anda ve hiçbir güçlükle karsilasmadan dagitilabilirlerdi. Müdahale edilmemesi, saldirganlari daha da cesaretlendirmistir.
Saldirinin ikinci günü, ayni topluluk ilahilerle ve bir gün önceki sloganlarla saptadiklari semtlere dogru harekete geçti.
Önce sinema reklamlari (bir gün önce tahrip edilmisti, yeniden .yapmislardi) yeniden tahrip edilerek parçalandi. Oradan CHP binasina, gazetelerin bulundugu bürolara saldirdilar. Bürolari tamamen tahrip ederek yaktilar. Sonra TÖB-DER’in lokaline saldirdilar. Lokalin tüm kapilari, pencereleri, içindeki esyalari tahrip edildi, yakildi. Altta bulunan 3-4 dükkan da camlari tahrip edilerek yagmalandi.
Baska bir kol da Istasyon Caddesinden hareketle, bu cadde üzerindeki Malatya Basin Galerisi ve gazete basbayii gibi birçok isyerini tahrip etmistir. Diger bir kol da Kisla Caddesi üzerinde bulunan ve içki satan birçok dükkanin camlarini kirmistir.
Keza bir gün önce tahrip edilen ve hemen camlari takilan 50. Yil Kiraathanesine yeniden saldirarak tüm camlarini, esyalarini tahrip ettiler.
Sokaklarda rastladiklari solcu ve saçi uzun, biyiklari kaba olanlara da feci sekilde iskence etmislerdir. Bu sirada saçi uzun olan bir genci döverek öldürdüler. Avukat Süleyman Efe de ayni biçimde dövülerek agir yaralanmistir. Süleyman Efe’yi dövenler polistir.
Böylece iki gün süren saldirinin bilançosu, 60 isyerinin tahrip edilmesi, yüzlerce insanin yaralanmasi, bir ölü ve yakilan Malatyadir.
Polis, olanlari engelleyecegi yerde, isyerlerini korumak zorunda kalmis olanlari, lokantada yemek yiyenleri, kahvede oturanlari toplayarak gözaltina aldi... 6

Basinda 15 - 16 Subat olaylari [Home]
Cumhuriyet (16. 2. 1975): “Malatya’da TÖB-DER’in toplantisini protesto için 2000 kisi yürüyüse geçmis, bu arada Vali Lojmanini tasa tutmuslardir. Saldirganlar daha sonra sol egilimli kisilere ait bazi isyerlerini ve gazete bayilerini tahrip etmislerdir.”
Cumhuriyet (16. 2. 1975): “Malatya’da bir çatisma oldu, bir kisi öldü. TÖB-DER’in önceki gün yapilan toplantisindan sonra baslayan olaylar dün büyümüs, ‘Müslüman Türkiye’ diye bagirarak tekbir getiren sagci bir grup, solcu diye taninan kisilerin isyerleri ile CHP ve TÖB-DER merkezlerini taslamislardir. Malatya sokaklarinda ‘Komünist avina’ çiktiklarini ilân eden bazi sagcilarin kanli saldirilari polisin yetersiz kalmasi karsisinda askeri birliklerce süngü takarak önlenebilmistir...
“Samanpazari mevkiinde önceki gün toplanarak, ellerinde Türk Bayragi oldugu halde halki kiskirtan grubun baslarinda AP Eski Malatya Milletvekili Hamit Fendoglu ile Serif Dursun’un bulundugu ve tüm olaylarin bunlarin direktifiyle baslayip, genisleyerek kanli bir biçime dönüstügü...
“Sagcilar, sehirde giristikleri güya ‘Komünist avi’nda uzun saçli gençleri toplayarak dövmüslerdir. TÖB-DER üyesi ögretmenler sokak aralarinda feci sekilde dövülmüslerdir.”
Oktay Akbal’in yazisi, Cumhuriyet (19. 2. 1975): “Pazar günü yurdun birçok ilinde yapilan TÖB-DER kapali salon toplantilari gözünü kan bürümüs daha dogrusu bürütülmüs insanlar tarafindan baskina ugradi. Izin alinmisti, kapali salon toplantisi yapmak için. Fasist örgütler günlerce önceden hazirliklarini yapmislar, bu toplantilari kurmak için... Açik bir gerçek bu. Bir Istanbul gazetesinde çikan yazilarla daha da belirginlesen bu islerin ardinda kimin, kimilerin bulundugunu gözler önüne seren bir gerçek... CHP Genel Merkezinden yapilan bir açiklamaya göre, bu gazete birkaç gün önce söyle yazilar yayinlamistir: ‘Kavgayi halki yaniltici mekanlarda ve sartlarda yapmak yerine, halkin içinde, cesur, daha iyi görecegi yerde yürütmeliyiz. Bir Taksim hadisesi halkin kurallarin niyeti ve eylemi hakkinda tam ve kesin fikir sahibi olmasina neden olmustur. Tarihi bir pazar gününün hatirasi üç solcu eskiyanin Taksim civarindan bile korkarak geçmesini sagladi.’ “’
Ergün Göze, Tercüman (21.02.1975): “Böylece TÖB-DER, Türk Ögretmenine, Türk Milletine, Türk Gençligine tamamen ters düsmüstür. TÖB-DER, bugüne kadar Türk Ögretmenine yapilan en büyük kötülügü yapmis. Onu Stalin’le bir hizada görmüstür. Sayin Ecevit de “Her ne kadar TÖB-DER’i tasvip etmemekle beraber fasizan baskilardan söz ettigini” söylemekle partisini Stalin’le ayni noktaya getirmis bulunmaktadir.”
Alpaslan Türkes’in basin açiklamasi, Tercüman (23. 2. 1975): “Türk Milliyetçiligi herkesten önce ve herkesten çok sömürüye karsidir. Emperyalizmin kökünü kaziyacagiz. Adana’da isçi Hüseyin’in öldürülmesinden de bizi mesul tutan Ecevit’e hatirlatirim. Eger biz öldürmeye niyetli olsak, isçi Hüseyin’e sira ne zaman gelir düsünmesi gerekir... Halkin en mesru tepki hakkini kullanmasini devlete isyan diye jurnallamaktan utanmayan adamin kisiligine bakin... Ve olaylarin devlete karsi degil, sadece TÖB-DER’e karsi oldugunu görmemezlikten gelmektir.”
Hürriyet (18. 02. 1975): “Malatya’da Pazar günü çikan olaylar sirasinda sagci olduklari öne sürülen eli sopali topluluk 300 isyerini tahrip etmislerdir. Iki kisinin öldürülmesi ve 100 kisinin yaralanmasindan sonra, askeri birliklerin müdahalesiyle güçlükle bastirabilen olaydan sonra 224 kisi gözaltina alinmistir.”
Milliyet (16. 02. 1975): “Malatya’da, saat 11.00’de ellerinde özel olarak yapilmis sopalar oldugu halde yürüyüse geçen bir grup, vilayet önünde ‘Yasasin Müslüman Türkiye, Kahrolsun Komünizm’ diye bagirmislar. Yürüyüsçüler sol yayinlar sattigi ileri sürülen Cafer Erkul’un satis barakasini tahrip etmislerdir. Sinema afislerinin asili bulundugu camekânlari parçalamislardir. Bir içkili lokanta, üç kahve ve iki kitabevi tas yagmuruna tutularak camlari kirilmis... olaylarda 18 kisi yaralanmis, ikindi ezaninin okunmasiyla yürüyüsçülerin büyük bir bölümü camilere girmislerdir.”
Deniz Baykal’in Meclis’te yaptigi konusma, Milliyet (18. 2. 1975): “Cephelesme hareketiyle birlikte, Ülkü Ocaklari Dernegi saldirgan bir politika içinde girdi. Sag terörizm dönemi basladi. Hükümet süratle açiklamalidir. Adana’daki isçiyi öldürenler, afis asan genci üç yerinden vuranlar, Sahin Aydin’i, Kerim Yaman’i öldürenler, TÖB-DER toplantilarini basarak isyan yaratanlar kimlerdir? Bunlarin siyasal nitelikleri nedir? Bütün bu olaylarda yer alanlarin ayni siyasal kampta yetistirilmis olmalari basit bir rastlanti midir? Bu olaylarin sorumlulari kimlerdir? Tetigi çeken parmaklar mi, yoksa o parmaklara hükmedenler mi? Hükümetin suçlu ile hakli karsisinda tarafsiz kalmaya çalismasini anlamak mümkün degildir.”
Olayin hukuki boyutu ve sonucu
Olaylar denetim altina alindiktan sonra 400 kisi gözaltinda alindi. Gözaltina alinanlarin yüzde 90’ini, isyerleri saldiriya ugrayanlar ile TÖB-DER Sube Yöneticileri, Malatya Yüksek Ögretim Dernegi’nin ve Devrimci Gençlik Birligi’nin yöneticileri olusturuyordu. Binlerce saldirgandan yalnizca 40 kadar kisi gözaltina alinmisti.
Resmi yetkililerin anlatimlarina göre, saldiri TÖB-DER’e yönelikmis. 57 il merkezinde kapali salon toplantisi düzenlemis olan TÖB-DER’in toplantisi yasal izinlidir. Saldiri ise Alevilerin yogun oldugu (Malatya, Erzincan, Adiyaman, Amasya, Tokat, Turhal, Elazig vb.) bölgelere yönelikti. Alevilere ait isyerleri tahrip edilmisti. Eger saldiri TÖB-DER’e yönelikse, Alevilere ve solculara ait isyerlerini niye yagmalayarak tahrip etmislerdir? Alevilerin ve solcularin isyerlerini önceden kim belirleyerek isaretlemistir? TÖB-DER’in konusmalarinin sonucu halkin tahrik oldugu söylendi. Oysa TÖB-DER’in toplantilari kapali salonlarda yapiliyordu. Görüntü ve ses disariya verilmiyordu. Kaldi ki, daha toplantilar baslamadan saatler öncesinden saldiri baslatilmisti. Bu ve benzeri sorular yanitlandiginda saldirinin perde arkasi ortaya çikacaktir. Kim ne zaman yanitlayacaktir?
Olay sonrasi Içisleri Bakani Mukadder Öztekin, Jandarma Genel Komutani Org. Orhan Yigit ve Emniyet Genel Müdürü Celal Öztüfekçi beraberlerindeki heyetle Malatya’ya geldiler. Bu yetkililer, Malatya Emniyetinin önceden belirledigi kisilerle görüstürüldüler. Saldiriya ugrayan, isyerleri tahrip edilenler dinlenilmedi, görüsülmedi...
Adana DGM’nin üç savcisi, olaylari sorusturmak üzere Malatya’ya geldi. Gözaltinda bulunanlarin ifadeleri alindi. Saldiriya ugrayanlarla saldirganlar ayrimi yapilmadan; sanki birlikte saldiri düzenlenmis gibi, savcilar ortak dava açilmasina karar vermislerdir. Olaylarin basladigindan beri saldirganlar korunuyordu. Kimi polislerin olay sirasinda yakaladiklari, gözaltina alinmadan birakilmislardi. Ortada ölen ve yaralanan insanlar ile tahrip edilmis isyerleri bulunmaktadir. Bunlar için de bir suçlu bulunmaliydi. Ama emniyetin yanli tutumu nedeniyle gerçek suçlular ortalikta yoklardi. DGM’nin savcilari da bu dogrultuda yürüttükleri sorusturmanin sonunda dengeyi saglamak amaciyla hareket ettiler ve saldirganlardan kaç kisi tutuklanmissa; saldiriya ugrayanlardan da o kadar kisi tutuklandi.
Tutuklananlar: Saldiriya ugrayanlar: Tuncay Ünlü (TÖB-DER Sube Baskani), Kasim Demir (TÖB-DER Yöneticisi), Mehmet Hatip Özer (TÖB-DER Yöneticisi), Aziz Maho (TÖB-DER Yöneticisi), Haluk Türksen (TÖB-DER Yöneticisi), Veli Yilmaz (TÖB-DER Üyesi), H. Nedim Sahhüseyinoglu (TÖB-DER Üyesi, Bölge Temsilcisi), Nevzat Yildirim (TÖB-DER Üyesi), Kemal Kirlangiç (TÖB-DER Üyesi), Murtaza Akgül (TÖB-DER Üyesi), Ihsan Pektas (Sol görüslü), Nurettin Eren (Sol görüslü), Ali Ari (sol görüslü), Hadi Kepenç (Sol görüslü), Cemalettin Dogan (Sol görüslü), Adem Özcan (Sol görüslü), Orhan Apaydin (Gazeteci), Ünal Nebioglu (CHP’li), Talat Ertuna (Sol görüslü isçi), Ömer Kral (Sol görüslü ögrenci), Ismet Günay (Sol görüslü), Riza Karaca (Sol görüslü, isyeri tahrip edilen), Hasan Karaca (Sol görüslü, isyeri tahrip edilen), Cemil Çimen (Sol görüslü, isyeri tahrip edilen), Hüseyin Bezek (Sol görüslü).
Saldirganlar: Orhan Menekse, Yasar Bozkurt, Recep Mesut Samanli, Ekrem Berber, Ihsan Memis, Serif Dursun, Hamit Fendoglu, Timurtas Uçar, Muhittin Turgut, Abdullah Yilmaz, Zeki Öz, Ramazan Temur, Mehmet Ali Diri, Hüseyin Sen, Aziz Moran, Haci Dogru, Mehmet Polaloglu, Ali Ercan, Abuzer Karagöz, Nail Çelebi, Temur Altinkaya, Yusuf Kantiya, Hasim Karaaslan, Hüseyin Çekin, Bedri Öner. 7
Adana DGM savcilarinin hazirladigi iddianamede, saldiriya ugrayan ve isyerleri tahrip edilen TÖB-DER, Malatya Yüksek Ögrenim Dernegi, Devrimci Gençlik Birligi yöneticileri hakkinda su görüs ve degerlendirmelere yer verildigi görülmektedir:
“TÖB-DER Malatya Yönetim Kurulu üyeleri, MAYÖD Malatya Subesi Yönetim Kurulu üyeleri DGB Malatya Subesi mütesebbis heyeti üyeleri olan saniklar ile 02. 02. 1975 tarihinde Malatya Merkezinde tertip edilen sessiz yürüyüs tertip komitesinin üyeleri ve 15. 02. 1975 tarihinde TÖB-DER tarafindan tertip edilen kapali salon toplantisinda konusmalar yapan saniklarin cümlesinin kül halinde ayni maksat ve gaye ugrunda zaman zaman birleserek ve birbirlerinin fiillerini ayni amaç ugrunda bulunduklari bu suretle TÖB-DER, MAYÖD, DGB derneklerinin yasal birer kurulus olmalarina ragmen tüzüklerinde yazili ugrasi amaçlari haricinde gizli kasit ve gayelerini gerçeklestirmek için legal görünüm altinda illegal cemiyet olarak çalismalar yaptiklari, 02. 02. 1975 tarihli sessiz yürüyüs tertip heyetinin ve 15. 02. 1975 tarihli TÖB-DER Malatya Subesi kapali salon toplantisinda konusma yapan saniklarin da ayni gizli kasit ve gaye ugrunda birlestikleri ve bu suretle gizli cemiyet olarak bu saniklarin 1961 tarihli Anayasamizin getirmis oldugu sosyal ve iktisadi nizami yikmak, sosyal siniflar üzerinde tahakkümü tesis etmek, memleket içinde müesses iktisadi, sosyal nizamlari yikmaya matuf 1-2-3-4-5 numarali bentlerde yazili oldugu sekilde çalismalar yaptiklari, bu çalismalar cümlesinden olarak yayinladiklari bildirilerle, yaptiklari konusmalarla gayelerine erismek için isçi ve köylü sinifini olusturmak ve eyleme hazirlamak maksadiyla muhtelif vesilelerle, muhtelif zamanlarda ayni saniklarin komünizm propagandasi yaptiklari, cemiyetin muhtelif siniflarini kanunlara itaatsizlik ve umumun emniyeti için tehlikeli bir tarzda kin ve adavete tahrik eyledikleri tüm bildiri münderecatlari, 28. 12. 1974 tarihli gecedeki konusmalar, 02. 02. 1975 tarihli sessiz yürüyüs sirasinda geçirilen pankart münderecatlari, bu konusmalari ihtiva eden bantlarin tape edilmis suretiyle, emanete alinan bant ve matbu evrak münderecati 15. 01. 1975 tarihinde Malatya merkezindeki toplum olaylari, sahadet ve tekmil dosya münderecatiyla sabit olmustur.”
Iddianamenin saldirganlarla ilgili bölümünde ise su degerlendirmeler yapilmaktadir:
“Malatya Merkezi Ülkü Ocaklari Subesi Yönetim Kurulu Baskan ve üyelerinin Malatya’da vuku bulan toplum olaylarindan birkaç gün evvel evrak arasinda mevcut (Yüce Türk Milletine) baslikli bildiriyi teksir ettirip halka dagittiklari, bu bildiri münderecatinda ileri sol temayüllü sahislar tarafindan söylendigi anlasilan (Memleketin ovasindan en yüksek tepesine kadar kizil bayrak çekecegiz. Mescitleri ve Kâbe’yi yikip yerine bostan ekecegiz... Kipkizil komünistim... istedigim bir zaman sana gelirim... atarak kizilligimi karanliklara... disaridan bir ezan sesi geliyor... tipki köpek havlamasini andiriyor) cümlelerini bu bildiri münderecatina yazdiklari ve bildirinin son kisimlarina da (...nesillerimizi milliyetçi yetistirerek komünizmi, masonizmi ve vatanimizi hiçbir menfaate dayanmadan yüceltmek ve yükseltmek olmalidir...Ülkü Ocaklari) cümlelerini yazdiklari;
“Bu suretle milliyetçilik grubun sapik ideolojiye sahip olduklarini kabul ettikleri karsi gruptaki sahislari bizzat ezeceklerini beyan etmek ve bu hususu bildiri seklinde kaleme alarak 15-16. 02. 1975 günü Malatya Merkezinde vuku bulan toplum olaylarindan birkaç gün evvel teksir ettirerek halka dagitmak suretiyle, halki bu olaylara tahrik ve tesvik ettikleri; bu suretle cemiyetin muhtelif siniflarini umumun emniyetleri, elde edilen bildiri, bu bildirilerin dagitildigina dair tevilli ikrar ve sahadet ile sabit olmustur...”8
Iddianamede, TÖB-DER, MAYÖD, DGB yöneticileri için ileri sürülen gerekçeler, onlarca yildan beri Sikiyönetim Mahkemelerinin, DGM’nin iddianamelerinde kaliplasmis suçlamalarin tekrari ve benzeridir. Iddianamenin düsündürücü yani; Malatya’da sagcilarin baslattigi saldiri sonucu öldürülen kisilerin, yaralanan yüzlerce kisinin, yagmalanarak tahrip edilen yüze yakin isyerinin suçlularinin nerede olduguna, suçlularin kimler olduguna dair bir “iddia”nin olmamasidir. Bu saldiri örgüt isi degil midir?
Bir süre sonra Adana DGM’de durusmalar basladi. Tutuklularin bir bölümü hemen ilk durusmada, geri kalanlar ise sonraki durusmalarda tahliye edildiler. DGM ile ilgili yasa, Anayasa Mahkemesi tarafindan iptal edildi. Dava dosyasi Malatya Agir Ceza Mahkemesine gönderildi. Malatya Agir Ceza Mahkemesi de davanin Sikiyönetim kapsaminda oldugunu belirterek dosyayi Elazig Sikiyönetim Mahkemesine gönderdi. Elazig Sikiyönetim Mahkemesi de davanin sikiyönetimin ilanindan önce islendigini belirterek dosyayi yeniden Malatya Agir Ceza Mahkemesine gönderdi. Sonuçta Yargitay, davaya Elazig Sikiyönetim Mahkemesinin bakacagina karar verdi. Bu gel-gitlerle dava zaman asimina ugradi. Elazig Sikiyönetim Mahkemesi, 1983 / 8826, E: 1983 / 220, Karar No: 1984 / 38 karariyla davanin zamanasimina ugradigini belirterek tüm saniklarin beraatine karar verdi. Böylece 15-16 Subat 1975’te gerçeklesen saldirilar, suçlulari ortaya çikarilmadan örtbas edildi ve dava dosyasi tarihin yargisina havale edildi.

f) Akçadag Ögretmen Okulu Olayi (1975) [Home]
Akçadag Ilçesinde 17 Nisan 1940’da Akçadag Köy Enstitüsü açildi. Daha sonra, Köy Enstitüsü’nün yerlesim yerini belirlemek üzere arastirmalar yapildi. Malatya-Adana demiryolunun otuzuncu kilometresinde bulunan Akçadag Istasyonunun güneydogusuna düsen arazi saptandi. Enstitü’nün yeri için belirlenen araziler, Karapinar, Kirlangiç ve Onatli Köylerine aitti. Köylüler, üç bin dönümlük arazinin bir bölümünü düsük bir bedel karsiligi, büyük bölümünü de bagis yoluyla verirler. O dönem karayollari yeterli degildi ve hatta yoktu. Bu nedenle, Darende ve Akçadag ilçeleriyle çevre köylerin ulasimi Enstitü’nün bitisiginde bulunan tren istasyonundan yapiliyordu. Okul yönetimi, Enstitü arazisinin tam ortasindan geçen on metre genisliginde, 2 km uzunlugunda bir yol açti. Bu yolu çakil ve kumla da dösetti. Çevrenin tüm ulasimi bu yol üzerinden yapilmaya basladi.
Akçadag Köy Enstitüsü’nün yöresinde 15 Alevi köyü bulunmaktaydi. Enstitü Yönetimi, bu köylerle ve diger komsu köylerle iliskileri oldukça sicak, neredeyse bir aile gibiydi. Imece yoluyla bölgenin köylülerine kayisi, elma, kavak, bag dikiminde yardimci olunuyordu. Enstitü’de milli bayramlarda ya da diger günlerde düzenlenen temsillere, eglencelere ve törenlere tüm köylerin halki çagrilirdi. Enstitü ile halk arasinda dostluk ve isbirligi saglaniyordu. Yöre köyleri de dügünlerine Enstitü’nün ögretmenlerini, yöneticilerini, folklor ve müzik ekiplerini çagirirlardi. 1950’de Köy Enstitüleri kapatildi. Yerine Ögretmen Okullari açildi. Akçadag Köy Enstitüsü’nün yerine açilan Ögretmen Okulu da, yöre halkiyla devraldigi gelismis iliskileri pekistirerek sürdürdü.
Böylece 1970’lere gelindi. 1974’de CHP ile MSP’nin ortak hükümeti düsünce, AP, MSP ve MHP’nin ortaklasa hükümeti (I. MC) kuruldu. MC Hükümeti, yatili okullarin yönetiminde bulunan demokrat yönetici ve ögretmenleri okuldan uzaklastirmaya; yerine ülkücü ögretmenler ve yöneticiler atamaya öncelikli olarak yöneldi. Böylece yatili okullar, ülkücülerin kurtarilmis bölgeleri oluyordu. Akçadag Ögretmen Okulu’na da Cafer Toksun adinda bir müdür atandi.
Cafer Toksun, Sivasli bir Alevi ailenin çocugudur. Yoksuldur, yatili okula zorlukla girmistir. Ögretmen olduktan sonra irkçilarla iliskilerini siklastirir. Yeni müdürün Alevi bir aileden geldigini ögrenen komsu köyler halkindan Aleviler, “Bizden de bir müdür çikti” diye sevinmisler, hediyelerle kutlamaya gitmislerdir. Cafer Toksun, ziyaretine gelen köylüleri soguk karsilar. Hatta bir ara, sorguya çekercesine “Bu köylerin oylarini hep CHP’ye verdiklerini ögrendim. Dogru mu?” diye sorar. Köylülerin, “Müdür bey, fasistlere verecek degiliz ya...” yaniti üzerine, Cafer Toksun’un rengi sararir, gözleri döner ve “Bir daha bu okulun topragina ayak basmayacaksiniz” diye gelenleri odasindan kovar.
Seyh Mano, Kirlangiç Köyündedir. Pir Sultan Abdal hayranidir. Pir Sultan Abdal hakkinda bilgi